Arnavutluk’un huzur dolu köylerinden birinde, Tiran’ın karmaşasından uzak bir yaşam süren Gezim ve Agim, otuzlu yaşlarının ortalarındaki iki kardeştir. Doğanın sunduğu sessizlik içinde, Gezim’in sevgilisi Ana’nın ziyaretleriyle günleri daha renkli hale gelen bu kardeşler, bir akşam yaşadıkları trajik bir kaza nedeniyle hayatlarının en zor dönemini yaşarlar. Kazanın ardından yapılan testler, onları derin bir endişe içine düşüren korkunç bir gerçeği ortaya çıkarır: Son derece nadir bir genetik hastalık nedeniyle hızla ve geri dönüşü olmayan bir şekilde kör olacaklardır. Şimdi, gözlerinin karardığı ve sessizliğin hüküm sürdüğü bir geleceğe doğru ilerleyen Agim ve Gezim, Ana’nın desteğiyle birlikte hayatlarını değiştirecek zorlu bir karar vermek zorundadırlar. Bir fincan kahve etrafında toplandıklarında, bu zor kararın ağırlığını hissetmekte ve gelecekteki umutlarını belirleyecek bu kritik anı değerlendirmektedirler. Hayatlarının bu en karanlık döneminde, hem kendileri hem de sevdikleri için hangi yolun en doğru karar olduğunu belirlemek amacıyla derin bir düşünceye girerler.