Bilgisayar oyunlarının popülerliği giderek artarken, genç dijital oyun tasarımcısı Doruk Atasoy’un aklında çarpıcı bir düşünce belirir. “Oyunlarla hayatı öğrenmek mümkün mü?” sorusu, onun zihninde derin izler bırakır. Oyun bağımlılığı eleştirileriyle çalkalanan bir dönemde, Atasoy’un bu soruya cevap arayışı oldukça ilgi çekicidir.
Bir duyuru yaparak, Atasoy yeni bir oyun tasarımı üzerinde çalışacağını duyurur. Ancak bu kez sıradan bir oyun değil, on çocukla birlikte tasarlayacağı bir oyun olacaktır. Telefon ekranlarından uzak, gerçek dünyada deneyimlenecek bu oyunun amacı sadece eğlence değil, aynı zamanda hayatta kalma becerilerini geliştirmek üzerine kurulu olacaktır.
Çocuklar, doğada yol bulmayı, temel ihtiyaçlarını karşılamayı, işbirliği yapmayı ve riskleri değerlendirmeyi öğreneceklerdir. Atasoy’un bu radikal yaklaşımı, çocukların sanal dünyada kazandıkları becerilerin gerçek hayatta ne kadar geçerli olduğunu sorgulamaya yönlendiriyor.