İstanbul’daki üniversite günlerinin ardından köylerine dönen Serhat ve Engin, şehir yaşamının karmaşasından kaçıp, basit ve huzurlu bir yaşamın hayalini kurmuşlardı. Ancak köyde geçirdikleri ilk günlerden itibaren, aradıkları huzurun eksikliğini hissetmeye başladılar. Şehirdeki hızlı ve dinamik yaşamın ardından, köyün durağanlığı ve sessizliği onlara bir tür hapsolma hissi yaşatmıştı. Yavaş yavaş köy hayatının sunduğu basitlik, onları bunalttı ve içlerindeki enerjiyi tüketti. Bir gün, bir arkadaşlarının İzmir’e gitmeleri önerisi üzerine, umutlarını yenilemek için bu büyük şehre yöneldiler. İzmir’in canlı ve çeşitli atmosferi içinde yeni bir hayat kurma çabasına girişen Serhat ve Engin, büyük şehrin karmaşık yapısı ve zorluklarıyla karşılaşırken, kendilerini yeniden tanıma fırsatı buldular.