Bruno, suç dünyasında şiddetten tamamen uzak durarak, akıllıca planladığı kuyumcu soygunları ile adını altın harflerle yazdırmıştır. Bu eylemleri ile ünlü bir figür haline gelen Bruno, peşinde adaletin simgesi olarak tanınan polis şefi George Moreas’ı bulur. Moreas, Bruno’nun özgürlük tutkusunu ve sevgilisi Thalie’ye olan derin bağlılığını, onu yakalamak için bir fırsat olarak görür. Her seferinde farklı taktikler deneyen Moreas, Bruno’nun cesareti ve zekası karşısında zorlanır. Ancak Bruno, her seferinde ustaca planlarıyla yakalanmaktan kurtulmayı başarır. Bu durum, onu hem toplumun düşmanı hem de bir halk kahramanı haline getirirken, aynı zamanda kendi mitini yaratma yolunda da önemli bir adım atmasını sağlar. Onun hikayesi, özgürlük ve aşk arasında gidip gelen bir yolculuğa dönüşürken, izleyiciyi derin düşüncelere sevk eder.